Hayirli haftalar internet dunyasi. Malumunuz, gecen hafta yillik kafa kontrolum vardi. Gittim, Mr'i cektirdim, hopladim zipladim, parmagimi burnuma goturdum ve alnimin akiyla muayenehaneden ciktim. Asayis berkemalmis, ustelik sirtimdaki lezyon kardes kaybolmus ama boynumdaki yerindeymis. Durum iyi olunca; pazarlik konusunu masaya yatirmakta gecikmedim tabii ki:
-''Aksel Bey, ben su ilaci biraksam artik?''
-''Olmaz.''
-''E peki Avonex'e gecsem, zulum haftada bire dusse.''
-''Olmaz.''
-''Sebep?''
-''Betaferon'la ilgili yaptigimiz testin sonuclari cok iyi cikti. Demek ki ise yariyor. Avonex Betaferon kadar etkili bir ilac degil.''
-''E peki...''
Velhasil bu konusmanin ardindan, pek sevgili aile buyuklerim yurdu terkettiler. Ben de tabii ki ilaci kullanmaya yine(!) ara verdim. Buraya kadar her sey kendi dinamigi icinde normal gorunuyor. (Burada dinamik, benim zirt pirt ilaci kafama gore kullanip kullanmamam)
Bugun kullanmiyor olusumun 5.gunu. Sabah sol bacagimin siddetli bir sekilde uyusuk oldugunu hissettim.
Simdi soru: Bu bacagin zaten uyusacagi var miydi? Yoksa ilaci kullanmadigim icin mi uyustu? Buyurdum, buradan yaktim.
Aslinda bence zaten uyusacagi vardi ama ilacla ilgili disiplinsizligimin verdigi aci vicdan azabindan ikisini bagdastirmaya calisiyor olabilirim.
Neyse, al tarafi hissiyat olarak hic bir ise yaramayan bir bolge uyustu, dunya sonu degil. Haydi eyvallah....
22.03.2010
12.03.2010
Kontrol
Bu blogun bir amaci vardi degil mi? O amaca donuyorum hemen.
Yillik kontrol zamanim geldi. Ben de doktorumun muayenehanesini aradim randevu almak icin. Cep telefonundan aramiyorum zorunda kalmadikca; hep bir aceleyle konusuyor. Neyse, kendisine ulastim ve randevu lazim geldigini belirttim. En son ne zaman geldigimi sordu. Mayis sonu gibi hatirladigimdan; ''Mayis sonu gibi'' dedim.
Yok diye cevap verdi; ''6 haziranda gelmissin. Mykonos'a gitmeden once.''
Buyrun!!! Bu vesileyle gittigimi hatirliyorum, gozum kayiyordu cunku. Sicak tatil beldesi konseptinin bunyeye nasil bir etkisi olacagini merak etmistim. Bir de sasi bak sasir gozumun etkisi var tabii. Nereden hatirladigini sordum, not aldigini soyledi. Ciddi olup olmadigini sordum, ciddiyim dedi. Yaklasik bir 30 saniye karsilikli gulduk. Yetmedi nasil gectigini sordu. Gulusmelere 30 saniye daha ekledik.
Ilk bu ise bulastigimda, kendisinin yanindayken bir hastasi aramisti. Gule oynaya konusmuslardi telefonda, canimlar cicimler havada ucusuyordu. Cok sasirmistim, nasil boyle bir iliskileri oldugunu anlayamamistim artik anliyorum. Kaninizin isindigi bir doktor olunca ve tabii uzerine yillari da ekleyince oluyormus.
Ilk kendisini gormeye gittigimde bana kartini vermisti. Uzerine de cep telefonunu yazmisti ve ; ''Zipzip, bu karti al ve sakla. Uzerindeki numarayi da cep telefonuna kaydet. Artik arkadaslarinin isimlerinin arasinda benim ismim de olmali ne yazik ki.'' demisti. Iyidir benim norologum, bir numarasin Aksel Siva!!! Sak sak sak sak :))
Kissadan Hisse
Bir doktorla munasebetiniz olacaksa eger, sevdiginiz ve icinizin sindigi bir doktorla muhattap olmalisiniz. Hele MS gibi hayat boyu sizinle beraber olacak bir hastalikta. Doktorun yaklasimi sizin de hastaliga yaklasiminizi etkiliyor.
Ilk teshisim konuldugunda Alman Hastanesi'nde cok sevdigim ama dunyanin en panik insanlarindan biri bakmisti bana. Her olayda beni hastaneye yatirip, kortizonu dayiyordu. Aksel Bey sayesinde bunlarin cok gereksiz oldugunu ve her olayin dunya onemlisi bir ciddiyetle karsilanmamasi gerektigini ogrendim, tabii zamanla.
Cok panik bir insansaniz o zaman ona gore davranan ve istediginiz ihtimamla sizi tedavi eden doktoru bulun. Milletin dediklerini bosverin, MS dedigimiz illetin cok da fazla bir tedavisi yok ne de olsa. Icinize sinen birine gidin ki gorusmeleriniz eziyete donusmesin. Operim.
Yillik kontrol zamanim geldi. Ben de doktorumun muayenehanesini aradim randevu almak icin. Cep telefonundan aramiyorum zorunda kalmadikca; hep bir aceleyle konusuyor. Neyse, kendisine ulastim ve randevu lazim geldigini belirttim. En son ne zaman geldigimi sordu. Mayis sonu gibi hatirladigimdan; ''Mayis sonu gibi'' dedim.
Yok diye cevap verdi; ''6 haziranda gelmissin. Mykonos'a gitmeden once.''
Buyrun!!! Bu vesileyle gittigimi hatirliyorum, gozum kayiyordu cunku. Sicak tatil beldesi konseptinin bunyeye nasil bir etkisi olacagini merak etmistim. Bir de sasi bak sasir gozumun etkisi var tabii. Nereden hatirladigini sordum, not aldigini soyledi. Ciddi olup olmadigini sordum, ciddiyim dedi. Yaklasik bir 30 saniye karsilikli gulduk. Yetmedi nasil gectigini sordu. Gulusmelere 30 saniye daha ekledik.
Ilk bu ise bulastigimda, kendisinin yanindayken bir hastasi aramisti. Gule oynaya konusmuslardi telefonda, canimlar cicimler havada ucusuyordu. Cok sasirmistim, nasil boyle bir iliskileri oldugunu anlayamamistim artik anliyorum. Kaninizin isindigi bir doktor olunca ve tabii uzerine yillari da ekleyince oluyormus.
Ilk kendisini gormeye gittigimde bana kartini vermisti. Uzerine de cep telefonunu yazmisti ve ; ''Zipzip, bu karti al ve sakla. Uzerindeki numarayi da cep telefonuna kaydet. Artik arkadaslarinin isimlerinin arasinda benim ismim de olmali ne yazik ki.'' demisti. Iyidir benim norologum, bir numarasin Aksel Siva!!! Sak sak sak sak :))
Kissadan Hisse
Bir doktorla munasebetiniz olacaksa eger, sevdiginiz ve icinizin sindigi bir doktorla muhattap olmalisiniz. Hele MS gibi hayat boyu sizinle beraber olacak bir hastalikta. Doktorun yaklasimi sizin de hastaliga yaklasiminizi etkiliyor.
Ilk teshisim konuldugunda Alman Hastanesi'nde cok sevdigim ama dunyanin en panik insanlarindan biri bakmisti bana. Her olayda beni hastaneye yatirip, kortizonu dayiyordu. Aksel Bey sayesinde bunlarin cok gereksiz oldugunu ve her olayin dunya onemlisi bir ciddiyetle karsilanmamasi gerektigini ogrendim, tabii zamanla.
Cok panik bir insansaniz o zaman ona gore davranan ve istediginiz ihtimamla sizi tedavi eden doktoru bulun. Milletin dediklerini bosverin, MS dedigimiz illetin cok da fazla bir tedavisi yok ne de olsa. Icinize sinen birine gidin ki gorusmeleriniz eziyete donusmesin. Operim.
Bu Kalp Seni Unutur Mu?
Basliktaki dizi iptal oldu. Proje bazinda bakildiginda basarili bir is degildi. Oyunculuklar kotu, diyaloglar yapmacik ve sanat yonetmenligi yerlerde surunuyordu. '83 yilinda vatkasiz kiyafet giyeni dovuyorlardi ama bu dizide bir allahin kulunda vatka yoktu.
Neyse varmak istedigim nokta bambaska. Efendim televizyon radyo gibi kitlesel araclarin aslinda insan hayatinda egitici ogretici yerleri vardir daha dogrusu olmalidir. Dolayisiyla televizyonun bir aptal kutusu olusu sadece yurduma has bir durum. Belgesel diye bir sey var mesela literaturde, cocuklar icin birbirini parcalayan kediler ve farelerden ote egitici programlar var ve evet yasliyim, cizgi film kulturum Tom ve Jerry'yle sinirli. Yemek programlari da var milletin soylular gibi davranmaya calisip cemkirmedigi. Liste uzun, siz anladiniz beni...
Bahsi gecen dizinin bu baglamda onemi cok buyuk bence. Bir dizi bile olsa en azindan yakin tarihimizle ilgili bir ipucu verecekti biz Ozal cocuklarina. Ama olmadi, rating yarasi aldi ve yayindan kaldirildi. O kaldirilinca Hatirla Sevgili diye bir dizi varmis ona bakayim bari dedim internetten ve butun bolumlerini izledim. Bu izleyis bana cok sey katti sayin okuyucular. Ben cok azili Ozal'ci, Evren'ci ve Amerikan'ci bir ailenin cocuguyum. Uzun bir sure, Kenan Evren'i tonton bir amca olarak bildim, darbelerin guzelliklerine inandim. Yurumuyorsa sallandirirsin iki kisiyi is hallolur sandim.
Uyanmaya baslayisim cok uzak degil, 3-5 sene oncesidir en fazla. Ama gercekten bazi seyleri farkedisim, merak edisim ve ogrenisim bu diziyle olmustur. Ne kadar aci olsa da gercek. Boyle bir donemin cocuklariyiz biz ve yetiskin olduk artik. Olan bitene kayitsiz, 1938'den sonrasini onun bunun agzindan hurafe olarak duymus ama orali olmamis bir nesil olarak geziniyoruz etrafta.
Ben de oyleydim ama en azindan aydim, belki bu dizi iptal olmasaydi baskalari da ayacakti. Biz ilkokul siralarinda dirsek curutmeye basladiktan cok az bir sure once ne kiyametler koptu onlari ogreneceklerdi. Alp Aslan'in atinin kuyrugunu tarayip gittigi Malazgirt Savasi kadar sanli bir tarihimiz olmadigini ogrenmek aci olacakti belki... Ama bunlari okullarda ogretmiyorlar ve ogretmeyecekler.
Iste bu yuzden televizyon ve radyo onemlidir, egitici ogretici olmalidir. Yuzeysel bile olsa gercek konulara degindiklerinde insanlarin bakislarini degistirebilirler. Degistiremeseler de en azindan yolunu acarlar.
Geyik lazim, yoksa hayat gecmez ama bu kayitsizlik icimi burkuyor. Bu iki diziyi izlerken cok uzuldum, hic bir seye o nesil kadar yurekten bagli olamadigim icin... Ne solculuk, ne sagcilik degil derdim, herhangi bir seye baglilik; hayatta bir ideal sahibi olmak, bir amac ugrunda ugrasmak belki savasmak.
Daha dogmadan bu yetiyi elimizden alan, bir darbeyle boyle bir nesli yaratan sanli ordumuza buradan selam ederim...
Neyse varmak istedigim nokta bambaska. Efendim televizyon radyo gibi kitlesel araclarin aslinda insan hayatinda egitici ogretici yerleri vardir daha dogrusu olmalidir. Dolayisiyla televizyonun bir aptal kutusu olusu sadece yurduma has bir durum. Belgesel diye bir sey var mesela literaturde, cocuklar icin birbirini parcalayan kediler ve farelerden ote egitici programlar var ve evet yasliyim, cizgi film kulturum Tom ve Jerry'yle sinirli. Yemek programlari da var milletin soylular gibi davranmaya calisip cemkirmedigi. Liste uzun, siz anladiniz beni...
Bahsi gecen dizinin bu baglamda onemi cok buyuk bence. Bir dizi bile olsa en azindan yakin tarihimizle ilgili bir ipucu verecekti biz Ozal cocuklarina. Ama olmadi, rating yarasi aldi ve yayindan kaldirildi. O kaldirilinca Hatirla Sevgili diye bir dizi varmis ona bakayim bari dedim internetten ve butun bolumlerini izledim. Bu izleyis bana cok sey katti sayin okuyucular. Ben cok azili Ozal'ci, Evren'ci ve Amerikan'ci bir ailenin cocuguyum. Uzun bir sure, Kenan Evren'i tonton bir amca olarak bildim, darbelerin guzelliklerine inandim. Yurumuyorsa sallandirirsin iki kisiyi is hallolur sandim.
Uyanmaya baslayisim cok uzak degil, 3-5 sene oncesidir en fazla. Ama gercekten bazi seyleri farkedisim, merak edisim ve ogrenisim bu diziyle olmustur. Ne kadar aci olsa da gercek. Boyle bir donemin cocuklariyiz biz ve yetiskin olduk artik. Olan bitene kayitsiz, 1938'den sonrasini onun bunun agzindan hurafe olarak duymus ama orali olmamis bir nesil olarak geziniyoruz etrafta.
Ben de oyleydim ama en azindan aydim, belki bu dizi iptal olmasaydi baskalari da ayacakti. Biz ilkokul siralarinda dirsek curutmeye basladiktan cok az bir sure once ne kiyametler koptu onlari ogreneceklerdi. Alp Aslan'in atinin kuyrugunu tarayip gittigi Malazgirt Savasi kadar sanli bir tarihimiz olmadigini ogrenmek aci olacakti belki... Ama bunlari okullarda ogretmiyorlar ve ogretmeyecekler.
Iste bu yuzden televizyon ve radyo onemlidir, egitici ogretici olmalidir. Yuzeysel bile olsa gercek konulara degindiklerinde insanlarin bakislarini degistirebilirler. Degistiremeseler de en azindan yolunu acarlar.
Geyik lazim, yoksa hayat gecmez ama bu kayitsizlik icimi burkuyor. Bu iki diziyi izlerken cok uzuldum, hic bir seye o nesil kadar yurekten bagli olamadigim icin... Ne solculuk, ne sagcilik degil derdim, herhangi bir seye baglilik; hayatta bir ideal sahibi olmak, bir amac ugrunda ugrasmak belki savasmak.
Daha dogmadan bu yetiyi elimizden alan, bir darbeyle boyle bir nesli yaratan sanli ordumuza buradan selam ederim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)